Şairler Cumhuriyeti
Bir gün dediler ki: “Şairler Cumhuriyeti” diye bir yer var, kesinlikle gitmelisin oraya. Merak bu ya işte, gideyim dedim, adı gibi güzel miydi acaba? Deniz kenarına kurulmuştur kesin, martılar falan da vardır, çay içiyorlardır tabii, çayı sevmeyen şair olur mu? Bindim otobüse, şoför beni tam da beklediğim gibi bir yere götürdü. Denize sıfır, küçük ama fevkalade bir yerdi burası. Manzarayı izlemeye ara verip insanlara baktım. Çok farklıydı burada her şey. Ellerinde pankartlarla, son moda giyinmiş, o biçim makyajlı kadınlar vardı, etrafları çok kalabalıktı, çevresindekiler avuçlarını patlatırcasına alkışlıyorlardı. Bir tarafta da takım elbiseli, kendisine yüz adet bakış edinip en iddialı olduklarını hayranlarına sergileyen ve davetiye şeklinde güya yazdıklarını dağıtan adamlar vardı. Etraflarını kuşatanlar tarafından linç edileceklerini sandım bir ara. Dağıttıkları kağıtların hepsi yerdeydi, onlara bakan yoktu. Biri gözüme ilişti, okuyayım dedim. Şöyle yazıyordu: “Kaderden kaçma gülüm/O senden kaçsın” Kahkaha atmak istedim ama sadece buruk bir tebessümle yetindim.
Umduğumu bulamamanın üzüntüsü ve inanılmaz bir hayal kırıklığıyla sahil boyunca yürümeye başladım. Ne güzeldi güneş, deniz, gökyüzü, martılar… Ve ne kadar da kötü kullanılıyorlardı artık. Sırf çıkar uğruna sözcükleri kirletenlerin dünyası olmamalıydı burası. Karamsarlığa düşmüştüm ve o kirli çukurdan bir türlü çıkamıyordum. Ben öyle dalgın dalgın yürürken “Asma yüzünü.” dedi biri, irkildim. Birinin varlığını hissedemeyecek kadar derin düşüncelere dalmıştım.
Saçı sakalına karışmış, yaşının çok fazla olmadığı yüz hatlarından belli olan ve çok derin bakan biriydi karşımdaki. “Şanslısın” dedi sonra ve devam etti: “Bak, o topluluğun içinde, sırf şarlatanların egosunu tatmin etmek için binbir şaklabanlık yapanların arasında değilsin. Burası bir cumhuriyet. Her cumhuriyette olduğu gibi çeşit çeşit insanla karşılaşmak olası. Buraya gelip o ihtişama kapılmayan, denize nazır ruhunu dinleyen, ruhunda can bulan o kadar az ki. Senelerdir burada yaşarım, hiçbirinin uzun ömürlü olduğunu görmedim. Kurdukları krallık bir anda devriliyor vakti gelince, sürgün ediliyorlar cumhuriyetten. Her gelen elbet bir gün gidiyor ama denizin, güneşin, bulutların, ruhun huzurunda yazılan şiir sonsuza dek yaşıyor, onun gerçek yurdu gönül. Gönlümüze hitap eden sıcacık bir dizenin gitmesi mümkün mü? Ruha kıyılan nikahı kimse boşayamaz. İnsanın kendisini ruhundan sürgün edemeyeceği gibi…”
Ağır adımlarla uzaklaştı yanımdan. Ben şaşırmış bir şekilde bakarken ardından, bir hışımla bana döndü ve yıllarca kulağımdan çıkmayacak bir şekilde, tabiatın tanıklığında haykırdı:
“Asla ruhuna ihanet etme. Eğer bir gün etmeye meyillenirsen de sakın şiiri alet etme, bunca kirlenmişliğe inat o bari masum kalsın.”
Seda BAŞTAŞ
sedabastas@hotmail.com