Studio Ghibli vs. Disney Pixar
Artık çoğumuz evde olsak da uzun ve yorucu bir günün sonunda yatağa kendini atmak kadar rahatlatıcı bir şey yok. Bu tür zamanlarda film izlemek günü daha da güzelleştiriyor fakat hangi filmi izleyeceğimizi seçmeye çalışırken zaman akıp gidiyor.
Yorgun olduğum günlerde beni çok yormayacak filmler izlemeye çalışıyorum. Bu nedenle de çoğu zaman ya Pixar’ın filmlerine ya da Studio Ghibli’nin filmlerine yöneliyorum. İkisini karşılaştırmak aslında neredeyse imkânsız, ikisinin de kendine ait evrenleri var. Aynı zamanda çok benzer ve farklı olan bu iki film stüdyosu hakkında yazacağım.
Pixar çok tanındığı için öncelikle Studio Ghibli’yi tanıtmakla başlayacağım. Studio Ghibli Koganei, Tokyo’da bulunan bir Japon animasyon film stüdyosudur. “Ghibli” ismi Hayao Miyazaki tarafından konulmuş olup “Ghibli” İtalyancada Sahra Çölü’nden esen sıcak ve kuru rüzgâr demektir, Miyazaki bu isimle anime sektöründe yeni bir rüzgâr estireceğini haber vermek istemiştir.
Studio Ghibli ve Pixar sanat stilleri olarak çok farklı iki şirket olup Pixar daha batılı olan ve geleneksel animasyonun yerini alan üç boyutlu animasyonu temsil ederken, Studio Ghibli öteden beri süregelen geleneksel elle çizilen stili tercih eder. Hatta Miyazaki, Ponyo’daki sahneleri kendi eliyle çizmiştir. İkisi de çok farklı stiller olsa da ikisinin de çok güzel göründüğü konusunda tartışmak anlamsız.
Örnek olarak Ponyo’nun gerçeküstü okyanus kasabası Tomonoura ve Ratatouille’un Paris’i.
Bu filmler görsel açıdan birbirlerinden çok farklı olsa da hepsinin nefes kesen bir büyüleyiciliği var. Fakat Studio Ghibli’nin ikonik sahneleri Pixar ile karşılaştırılabilir mi? Pixar’ın Totoro’nun şemsiye tutarken veya Chihiro’nun ve Suratsız’ın hayalet trendeki sahneleriyle karşılaştırabilecek ve bir sahnesi var mı?
Pixar’ın hikayeleri eşsiz, bunun nedeni de hikayelerin hem çocuk hem de sanatçı ruhlu biri tarafından yaratılmış olması. Örneğin Pixar’ın kimse etrafta yokken canlanıp konuşan oyuncaklar, kaotik bir dünyada yaşayıp âşık olan bir robot hakkında filmleri var. Bu fikirlerin hepsi biraz çocukça ama Pixar yaptığı işte çok iyi olduğu için bu fikirler hayata geçtiğinde bizleri farklı bir dünyaya sürüklüyor. Studio Ghibli de hayal gücümüzün sınırlarını zorluyor. Studio Ghibli’nin on yaşındaki bir kızın ebeveynlerinin ilginç ruhlarla dolu bir hamamda mahsur kalmasıyla ilgili bir filmi var. Stüdyonun en iyi filmlerinden biri olan Prenses Mononoke, yaban domuzu tanrılar, kurt tanrılar ve kirin hakkında.
Studio Ghibli’nin her hikâyesinin altında derinlik ve anlam yatıyor. Bazı filmleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hayatta kalan bir çocuk ve küçük kız kardeşinin hikayesini anlatan “Ateşböceklerinin Mezarı” gibi geçmiş olayları yansıtıyor. Studio Ghibli, filmlerinde Japon kültürünü ve mitolojisini benimsiyor. Ek olarak, stüdyonun filmlerini izlemek kişinin genel kültürüne katkıda bulunuyor çünkü Japon kültürü Stüdyo Ghibli’nin filmlerinin özü. Studio Ghibli, ağız sulandıran geleneksel yemeklerini çizerek Japon kültürünü önümüze sunuyor. Studio Ghibli’nin fikirlerinin Pixar’a kıyasla etkileyiciliği söz konusu olduğunda aralarında aslında çok az fark var. İkisinin de izleyicide uyandırdığı duygular ve filme izleyiciyi çekme şekli farklı.
Ghibli aynı zamanda doğayı neredeyse her filminde bulunduruyor, filmin ana karakterini doğa oluşturuyor. Batı’nın doğaya bakış açısı, insanın denizdeki balıklara, kümes hayvanlarına ve karadaki yaratıklara hâkim olduğu şeklinde, bu da faydacı ve ayrı bir doğa görüşüne yol açıyor – doğadan nasıl faydalanabiliriz ve doğa nasıl bizim işimize yarar?
Japon Şintoizm’i hepimizin doğa ile bir bütünün parçası olduğumuz fikrine çok daha fazla vurgu yapsa da doğa her şeyden daha önemli olan nihai ilahi olandır ve onu anlayabildiğimiz için değil, anlayamadığımız için korumaya değer bir şeydir. Prenses Mononoke ve Nausicaa‘da orman ruhları konuşamayacağınız, dehşet verici, hayranlık uyandıran ve güçlü şeylerdir. Özellikle Komşum Totoro’da doğaya karşı büyük bir saygı vardır, aile ağacın önünde saygıyla eğilir.
Studio Ghibli’nin, insanların ve yaratıkların arasındaki karmaşık ilişkiler söz konusu olduğunda bir usta olduğu su götürülemez ancak Pixar’ın filmlerinin sahneleri duygularla zenginleştirilmiştir. Wall-E’nin yüzündeki ifadeyi unutmak ne mümkün? Studio Ghibli, Pixar’dan daha sakin, daha durgun ve sessiz sahneler yaratıyor. Özellikle aksiyon filmlerini seven biri Studio Ghibli’nin filmleri sırasında sıkılıp uykuya dalabilir. Pixar’ın daha duygusal, dokunaklı ve etkileyici sahneleri bulunuyor. Pixar çocukları empati ile tanıştırıyor, Pixar’ın çocuklara Oyuncak Hikayesi’nde başkalarına karşı empati kurdurmak ve Ters Yüz’de kendilerine karşı empati kurdurmak gibi öğretileri var. Pixar’ın olay örgüsü bakımından da karakterleri bakımından da daha dramatik bir yanı var. Bunun Japon ve Amerikan kültürünün çok farklı olduğundan kaynaklandığını düşünüyorum.
Japon toplumunda duygular çok ifade edilmez, hatta Japoncada bile bunu yansımasını görürüz: 本音 (honne) ve 建前 (tatemae). “Tatemae, halkın topluma karşı gösterdiği yüzü ve davranışlarıdır. Gerçekte dışarıya ne gösterdiğiniz ile ilintilidir. Sosyal zorunluluklar olarak tanımlanabilir. Honne ise bireyin kendi duygularıdır, gerçekte ne düşündüğünü ve hakikati anlatır. Kişinin arzuları, fikirleri ve düşüncelerine verilen addır. Honne ve tatemae, kişinin kendi duygularını baskılayarak toplum içerisinde gereken aldatıcı davranışları ve tutumu sergilemesi olarak görülmektedir.” Batı toplumlarında bu daha çok ikiyüzlülük veya samimiyetsizlik olarak algılanabilir ama toplumun özellikleri filmlerine de yansımıştır. Pixar’ın filmlerinin sesi daha yüksektir ve olaylar inişli çıkışlıdır. Filmleri izlerken adeta bir duygusal hız treninde bulunuruz. Duygularımız karakterlerle birlikte yoğunlaşır.
Pixar da Ghibli de karakter yaratma konusunda ustalar: Söz konusu karakterin bir insan mı, oyuncak mı yoksa bir Totoro mu olduğu önemli değil. Karakterin konuşması ya da sessiz olması da önemli değil. Pixar ve Ghibli, izleyicinin nasıl bir karakteri gerçekten önemsemesini sağlayabileceğini iyi biliyor. Benim gözlemimle Pixar’ın kadın karakterleri Ghibli’ninkilere göre daha güçsüz ve çoğunlukla filmlerde ana karakterler erkek. Öte yandan Studio Ghibli’nin filmlerindeki kadınlar daha güçlü, dinamik ve bağımsız.
“Filmlerimin çoğunda güçlü kadın başroller var; tüm yürekleriyle inandıkları şeyler için savaşmayı iki kez bile düşünmeyen cesur, kendi kendine yeten kızlar. Filmlerde bir arkadaşa veya destekçiye ihtiyaçları oluyor ancak asla kurtarıcıya ihtiyaçları olmuyor. Her kadın, herhangi bir erkek kadar kahraman olabilir.” (Hayao Miyazaki)
Küçüklüğümde Pixar’ın filmlerini daha çok severken büyüdükçe Ghibli’ye olan hayranlığım daha da arttı. Pixar her ne kadar sıra dışı karakterleri ele alsa da Ghibli’nin filmleri beni başka bir evrendeymişim gibi hissettiriyor. Filmin her sahnesinde gerek olay örgüsü gerek de karakterler bakımından bambaşka bir dünyaya gidiyorum. Filmlerdeki karakterlerin olaylarla başa çıkma şekli de beni karakterlere daha çok bağlıyor, yan karakterleri bile unutmuyorum. Çoğu Pixar filmi daha çok çocuklara yönelikken, Studio Ghibli’nin filmleri her yaştan insana hitap ediyor. Eğer bir yetişkinseniz Pixar da Ghibli de size çocuk olmayı hatırlatıyor, eğer bir çocuksanız da bu iki film stüdyosu hayal gücünüzü geliştiriyor.
“Hedef kitlenizi büyütmek için kitlenizin beklentilerine ihanet etmelisiniz.” (Hayao Miyazaki)
Sena SALTAN
saltansena@gmail.com
Kaynak:
Onedirki.com. (2020, April 01). Tatemae ve Honne Nedir? Retrieved November 12, 2020, from https://medium.com/@onedirki/tatemae-ve-honne-nedir-a753d2e596